Sanayi
üretimi, 2013 senesi ilk 6 ayında beklenen ivmeyi göstermezken, 3. çeyrekte,
2012 senesine göre aylık ve yıllık bazda artış kaydetti Sanayi üretimini çeyrek
bazda incelersek, 2012 1. çeyrekte % 3,9 olan üretim artışı, 2013 1. çeyreğinde
% 1,3 seviyelerine geriledi aynı şekilde 2012 2. çeyrekte % 3,6 olarak
gerçekleşen üretim, 2013 2. çeyreğinde gerilemeye devam ederek % 3,2 de kaldı.
2012 3. çeyrekte % 1,9 olan üretim artışı ise, 2013 3. çeyreğinde özellikle
Eylül ayındaki sanayi üretimindeki
aylık bazda % 5,8’lik artışın ve bunda dış talebin de pozitif katkısı
neticesiyle, %3,7’lik üretim artışı yakalanarak, ilk 6 aylık sanayi üretiminde
ki gerileme 3. çeyrek sonunda yükselişe geçti. 2012 senesi ilk 9 ayında
hatırlarsanız sanayi üretim artışı % 3,1 olarak gerçeklemişti. 2013 senesinde,
ise yukarıda çeyrek bazda ifade edilen rakamlarda da görüldüğü gibi, ilk iki
çeyrekte ki sanayi üretim rakamlarındaki düşüşün de etkisi ile, 9 aylık artış %
2,8 olarak gerçekleşti. Son çeyrek de ise, Eylül ayında sanayi üretimindeki
olumlu artışın Ekim – Kasım ve Aralık aylarında devam etmesi durumunda, 2013
yılsonu büyüme hedefinin % 4 veya % 4’ün biraz üzerinde çıkması olasılık dahilinde.
2013 senesinde, sanayi üretimindeki ilk 6 aylık momentum kaybının neden meydana
geldiğini birkaç cümle ile ifade etmek istersek, öncelikle Avrupadaki borç
krizinin hala çözülememiş olması neticesinde 2013 senesinde ekonominin % -
0,4’lük daralması, FED’in Mayıs ayında ki tahvil alımlarını azaltabileceği
mesajı ve 2013 senesinde iç talepdeki kredi genişlemesinin beklentilerin çok
ötesinde % 30 seviyelerine yükselmesine rağmen dış talebin pozitif katkısının
ılımlı da olsa ancak 2013 senesi 3. çeyreğinde görülmesi, iç talebe dayalı
büyümeyi devam ettirdiğinden, sanayi
üretiminin zayıf seyretmesine neden olmuştur.
2013 senesinde dış talebin pozitif katkısını
çok net göremediğimiz için, iç talebe
dayalı büyüyen bir ekonomi ile yılsonunu tamamladık. 2014 senesine ise, özel sektörün 143 milyar $’a ulaşan kısa
vadeli dış borcu, - %7,9'a yaklaşan Cari İşlemler Dengesi/GSYH ve 65 milyar $ civarında cari açık ile % 7,4 seviyelerinin üzerinde enflasyon ve %
12,6 seviyelerine gerileyen tasarruf göstergeleri girmekteyiz. BDDK’nin kredi
kartlarına getirmiş olduğu taksitlendirme sınırı, % 30 seviyelerine ulaşan
tüketici kredilerindeki artışı frenlese bile, kredi kullananların % 51’lik bir
kesiminin 2000 TL geliri olduğu düşünüldüğünde, 2014 senesinde iç talep de daralmanın
ve düşük büyüme beklentilerinin etkisi, diğer yandan FED’in Ocak ayından
geçerli olmak üzere 10 milyar $ tahvil alımlarını azaltma kararının, Şubat
ayından itibaren 10 milyar $ daha azaltması ve Şubat 2014 itibari ile 65 milyar
$ olarak tahvil alımlarına devam etmesi, sermaye çıkışlarının Türkiye gibi
Gelişen Piyasa Ekonomilerinde artması nedeni ile, artan Dolar talebi ile kurun
yükselişini sürdürmesi durumunda, ara malı ithal eden sanayicimiz açısından
girdi maliyetlerin yükseleceği, 2013 de % - 0,4 daralması beklenen Avrupa
ekonomisinin, 2014 de arzu edilen büyüme ivmesini yakalayamaması durumunda,
Türk İhracatının, Avrupada ki Pazar kaybının
olumsuz yönde etkilenebileceği beklenmektedir. İran ile yapılan
anlaşmanın 6 aylık kısa bir süreyi kapsaması, Türk Sanayisi için ekonominin ilk
6 ayında pozitif etki yaratmasına rağmen, 17 Aralık sonrası siyasi risklerin
artması ve iç talebin zayıflaması, düşük büyümeyi beraberinde getireceğinden
sanayi üretiminde, özellikle, Merkez bankasının faizleri arttırması sonucu,
artan kredi maliyetleri sonucu, ilk çeyrekde üretim ve tüketimde ivme kaybı
görülebileceği beklenmektedir.
Diğer yandan
Doların Ocak ayında 2,39’u görmesi sonrası, Merkez Bankasının 28 Ocak Salı
gecesi aldığı faiz artırım kararı neticesinde, Doların yükselişi hafifde olsa
yavaşlamış olmasına rağmen, FED’in tahvil alımlarını azaltma kararını Şubat
ayından geçerli olmak üzere 10 milyar $ daha azaltması ve Mart 2014 sonrası
tahvil alımlarını azaltma kararına devam edeceği beklentisi, ile gelişen ülkelerdeki sermaye çıkışlarının
devam etmesi neticesinde, Türkiye önümüzdeki süreçde yüksek faiz ve döviz kuru
riski ile mücadele etmeye devam edecek gibi gözükmektedir. Merkez Bankasının,
Politika faizi ve Faiz Koridorunda
radikal, ancak geç almış olduğu Faiz Kararı, enflasyon ve fiyat
istikrarının kontrolü açısından ve özel sektörün kısa vadede önünü görmesi
bakımından önemli bir gelişme olmasına
rağmen, hazinenin önümüzdeki aylarda açacağı borçlanma ihaleleri ile bankaların
kredi maliyetlerinin yükselmesi nedeni ile, özel sektörün yatırım maliyeti ve
tüketicilerin taşıt, konut gibi kredi maliyetleri yükseleceğinden, iç talepde
kısmi bir daralma ve Üretici Fiyat Endeksinde ( ÜFE ) artış olma ihtimali
doğmuştur.
Türk Sanayisi,
ekonominin dinamosu, lokomotifi ve itici gücüdür. Sanayi üretiminde artış ne
kadar yüksek olursa, ekonomik büyüme, istihdam artışı ve verimlilik de o kadar güçlü olur.
2014 senesinde küresel ekonomide ki riskler, devam
etmesine rağmen, bugün Türkiye FITCH ve Moody’s tarafından verilen yatırım
yapılabilir ülke kategorisindedir. 2013 senesinde, Doğrudan Sermaye girişleri
beklentilerin çok altında kalmış olmasına rağmen, 2014 senesinde Türk
Sanayicisi, girişimcisinin katkıları ile Doğrudan Yabancı Yatırım girişlerinin
20 – 30 milyar $ civarında gerçekleşmesi durumunda, sanayi üretiminin
gelişmesine ve ivme kazanmasına olumlu katkı sağlayacağı unutulmamalıdır.
***Bu yazı İstanbul Sanayi Odası Dergisinin Ocak 2014
sayısında yayınlanmıştır.
Dr. İsmet DEMİRKOL
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi